Mert Mevlüt Gökçe
RESMİ SONUÇLAR
Osman Konuk'a
Nerede bulut nerede yağmur
Ölüm ilanıyla kayıp ilanı arasındaki fark
Birinde bulutlar gelir yağmur yağar
Birinde yağmur gelir yağar bulutlar
Bir isim bir isme değiyor gökyüzüne bak
Bir müezzin kadar kim uçurabilir kederini
Yüksek korkuluk: ömrün kadar uzundu kederin
Geç kaldın ötekilerce ezberlendi kanatsız mevsim
Kitapların bilmediği kuşlar gibi yaşadın
Kaldığın iki şık arasında kaybettin kimliğini
Bunları hep bakmadan söyledim bu kitabı
Bakmadım yoktu zaten hiçbir kuşun soyadı
Gizli hünerlerini ağlarken gösteren kapı
Manşetlere bakınca iş bırakan üzgün eczacılar
Evden çıkarken omzundaki kuşları kontrol eden sen
Yeni bir ölüm buldun saklayacaksın eskisinin yanına mı
Hayır burada üzgün eczacı yok özür dilerim
Üzgün seçim üzgün tekrar üzgün şehirlilik
Özür dilerim hâlâ sevinçten bir ada var
Ne iyiydik dedi kuşlar genç mezarları beklerdik
Erken geldin kuşlar kendi yükseğinden düşerken
Giriş katta görünmeyen iyilik reddederken yukarıyı
Yetişemedi bizim kuşlar yine asansör hızına
Öldüler gelmeden ölümün resmi sonuçları
Nerede bulut nerede yağmur
Ölüm ilanıyla kayıp ilanı arasındaki fark
Birinde bulutlar gelir yağmur yağar
Birinde yağmur gelir yağar bulutlar.
Üzülmedim Diyemem
I
ey aşk, yaptığını beğendin mi:
yetimler gibiyim ziyafetten aç dönen
ters yakılan sigara, hemencecik söndürülen-
yoksulluk ile vakit geçer mi…
uyanmış kalmışım, nasıl bir şey bu
toprağa baktım, yerinde yoktu;
şiirden aşağıya attım kendimi
düşerken düşündüm, ölmesem mi.
anlatıyorum, hiç konuşmadan,
buğdayın içini dökmesi gibi…
II
bugün dalgınım, dün de dalgındım
aç bile değildim aynaya bakmasaydım
dünden kalmış yemekleri yerken ki gönülsüzlük
gibi burdayım…
burayı sevmiyorum, bahsetmişimdir.
unufak olmak iyidir olmamaktan
yarabbim bilir
bu bozuk güzellik, kalbimi yoran…
bir sandalye çektim zor günlerin altına
ah ama,
kimse yüz vermiyor bana, sandalye bile
beni çağırıyor, yarım kalan ne varsa
bana düşüyor, her yağmur tanesini
suya götürmek, o serin ırmaklara
öyle ya
bir almanı herkes tanır, miğferi varsa
moskofu da tanırlar, yatıp uyumamışsa
bunları şunun için anıyorum burada
kim tanır beni, şaşkınlığım olmasa
bağırıp duruyorum denizin ortasında,
su buradan ne kadar uzakta…
(Kırklar, 9)
Müzik: Göktuğ Çelik - Paola
Seslendiren: Furkan Özdemir
Özlem Öğretmenin İçinin Elvermediği Kelimeler
Önceleri beni dağlar çağırmaya başladı.
Ters lalelerin ezildiği dağlar.
Hükümsüz kuşların yuva yaptığı ve
Kurşunların dans ettiği dağlar Özlem onlar.
Suretimin kaybolduğu bir iklimde.
Zengin bir iştahla koşuyorum sana.
Bir koşmak ki nice atların helak olduğu.
Bunun delilik olduğunu mu söyledin?
Şeker karıştırılan bardakların
Seni hatırlatmasının delilik olduğunu.
Linç edilmeye hazır bir polistim ben.
Elinde sadece kalbi kalmış bir hırsız,
Vicdanı körelmiş bir savcı,
Ruhunu satmış bir hakim,
Ve adını kaybetmiş bir gardiyan.
Ellerim ve parmaklarım kanla dolmuştu
Bir temmuz gününün öğleninde.
Ellerim yaralar içindeydi.
Ellerim ve parmaklarım dikenli bir gül gibi
Sahibini arıyordu.
Masum bir sincabın kalbiydi kalbim.
Kalbim cansız bir kediydi Özlem
Yaşamayı bir türlü öğrenemeyen.
Kalbim ıssız bir ormandı
Hiçbir baltanın değmediği.
Korkuyorum sevgili öğretmenim
Korkuyorum kanatlarım asla ıslanmayacak diye.
Melekler okşamayacak ruhumu kanatlarıyla
Turuncu bir ateşle yanmayacak sobam
Ve kuşlar kaldırmayacak bir daha beni sabah namazına.
O hayat dolu gözlüklü bakışların altında
Hiç söylenmemiş sözler yatıyordu.
Sevdiğim, Özlem. Göller nefesini kıskanır.
O yüzden dalgalanır delicesine.
O yüzden küser ve gider her sonbaharda.
Can sıkıntısından değildi bir şehrin caddelerini arşınlamam.
Sabah namazlarını Reşadiye'de kılıp
Evinin yolunu hafızama kazımam.
Yürü Özlem yürü.
Binlerce mültecinin taşlarını eskittiği sokaklara yürü.
Artık bir şeyler söyle yorgun adamın kızı.
Ölülerin yaşadığına dair inancım
Her sabah aynaya baktığımda daha da artıyor.
Harcı değil her insanın ölümü çağırmak şüphesiz
Fakat kıpkırmızı bir ateş sardı her tarafımı.
Oğlaklar can veriyordu her yürüdüğünde.
Bir deri çanta oluyordum çantan omzunla buluşunca.
Bir çift eldiven gibiydim ellerin üşüdüğünde.
Ve fotoğraflar anlamını yitiriyordu
Gözlerin gözlerimin menzile girdiğinde.
Gelmeler hiç bu kadar anlamlı olmadı hayatları boyunca
Bir merdiven başında yahut bir kahve fincanında.
Yalova'dan geçen trenler,
İzmir'de bitiveren dikenler,
Hiç bu kadar anlamlı olmadılar.
Lambaların hiçbirinden eser yok o Temmuz akşamından beri.
Nedendir bilinmez o kitapların yırtılması
Bu güzel şiirlerin okunmaması.
Sözlerin hep böyle yavaş mıdır Özlem?
Bir ıslahevinin kadrolu öğreticisi gibi.
Umudumuzu kırk kilitli sandıklara gömdük.
Dağların çepeçevrelediği şehirlere sığınıp,
Hatıraları gizleyecek depolar aradık.
Şahin'in kalbi kapkaranlık öğretmenim.
Uçmayı bir daha beceremeyecek.
Gemileri yanacak ve
Bir Temmuz gününün ortasında kalakalacak.
Nuri Şahin.
Seslendiren: Furkan Özdemir
Müzik: Ayrılık - Selda Bağcan
Seni seviyorum!
Okulun koridorlarında yürürken başını yerden kaldırmamanı seviyorum. Ürkek adımlarla dolaşmanı, her an başına bir kötülük gelecekmişçesine tedirginlikle yürüyüşlerini, öğrenci eylemleri başladığında gözlerinde biriken korkuyu, iki kızın dışında arkadaş edinmemeni seviyorum. Ablalarına olan saflık derecesindeki bağlılığını seviyorum. Kendi ayaklarının üzerinde kaldığında düşme korkunu, erkeğinin sana sahip çıkması gerekliliğine ilişkin düşüncelerini, derslerin bittiğinde kantine takılmayışını, annenle babana hayatın boyunca yalan söylemeye cesaret edemeyişini, ya da aklına bile gelmemesini seviyorum. Seni seviyorum! Çantanda gezdirdiğin islami kitapların üzerini gazete kağıtlarıyla kaplamanı, makyaj değmemiş yüzünün çocuksuluğunu, notlarını koyduğun dosyayı göğsüne bastırıp taşımanı, hızlı hızlı konuşmanı, politikadan anlamayışını, malayani sayıp müzik dinlemeyişini seviyorum. Yemekhanede, erkeklerle yan yana yememek için uzun uzun oturacak müsait masa aramanı seviyorum. Bir nakışın başında saatlerce oturabilecek olmanı, misafirliğe gitmeden saatlerce önce tatlı bir heyecana kapılabilecek olmanı, babanın iş dönüşünde yemeğini getirebilecek olmanı seviyorum. Çocuğunla saatlerce bıkmadan oturup konuşabilecek olmanı seviyorum. Politik ve edebi toplantılardan hiçbirinden haberdar olmayışını, evinin ve okulunun ve birkaç yakın tanıdığının oturduğu semtler dışında etrafı bilmemeni, arkadaşınla bazen alışverişe çıktığında yanından ayrılmamaya özen göstermeni, ani bir gürültüde kuş gibi irkilmeni seviyorum ben. Memleketteki ana anneni telefonla aradığında yüzünde beliren sahici gülümsemeyi, sevinci, heyecanı seviyorum ve akrabalarına olan düşkünlüğünü... Defterini özenle tutmanı ve dikkatli yazmanı, kırtasiye eşyalarını renkli ve süslü almanı seviyorum. Kalemini, defterini, kitaplarını getirmeyi asla unutmamanı, derslerine devamsızlık etmemeni, her söyleneni önemsemeni seviyorum. Erkek arkadaşlarında söz etmeye başlayan arkadaşlarının yanından, utanıp konuyu değiştirmeni, tavsiyelerde bulunmanı ve sonra içten içe ilgi duymanı seviyorum. Sonra da hemen yüzünün kızarmasını, evet yüzünün çok çabuk kızarmasını seviyorum. Sık sık başörtü düzeltmeni, kimseye sözünü etmediğin hayallerini, her gece yatmadan tekrar tekrar aklından geçirmeni seviyorum. Senden umulmadık ölçüde hayallerini genişletebilmeni, annene ne düşündüğünü hissettirecek acemi sorular sormanı, yaşlı kadınları usanmadan dinleyebilmeni seviyorum. Açıkçası seni sadece okulda gördüm ve hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Tüm bunların olabileceği hissini uyandırdığın için seni seviyorum. Böyle birini sevmeye ihtiyacım olduğu için seni seviyorum. Baş başa kaldığımda Mona Rosa’yı bir kıza okuma ihtiyacım için sevdim seni... Karşılaştığım ve konuşabildiğim anda okuyabileceğim daha çok şiir var aklımda ve artık konuşmalıyız. Çünkü şiirler ağırlık yapıyor zihnimde...
- Konuşmayı kabul ettiğin için sağol.
- Ne diyeceksin?
- Şeyy... biraz yalnız kalabilir miyiz? Arkadaşın izin verirse...? - Kusura bakmayın tek başımıza kalmamız caiz değil. O da olsun.
- İyi de okulun içindeyiz, tek başımıza değiliz zaten. Bir sürü insan var etrafta.
- Olsun yine de kalsın. Ondan bir şey saklamıyorum nasıl olsa...
- Peki... şey... çok güzelsin..
- Böyle şeyler söylemeyin lütfen!
- Aslında... seni seviyorum ben.
- Ne diyorsunuz? Bunları duymak istemiyorum!
- Kötü bir şey söylemedim ki. Seviyorum yani... evlenmek niyeti işte! - Böyle olmaz bu işler. Birilerine iletirsiniz oturup öyle konuşulur. Benim de danışacağım insanlar olur.
- Kızım sen aptalın! Sen var ya harbiden salaksın! Seni hayatında karşılaşabileceğin en gerçek ve kutsal eyleme özne yapmaya çalışıyorum ve sen hala farkında değilsin. Neler kaçırıyorsun biliyor musun?
- Ne biçim konuşuyorsun?
- Evet öyle konuşuyorum. Sen salaksın kızım! Benim aşkıma özne olma şansını kaybettin. Sümsük bir herifle hayatını geçireceksin. Tüketeceksin kendini. Mutfakta sürüneceksin. Sana bir tek gece şiir okumayacak. Bunu sen istedin. Hak ediyorsun kızım, senin gibiler hak ediyor bunu. Biraz cesur ol kızım, ben iyi bir insanım, senin için olabileceklerin en iyisiyim.
- ...
- Kaybettin! Cidden kaybettin. Acımıyorum sana bunu seni istedin. Git sümsük bir herif bul. Hatta ablaların bulsun sana...
- !!!
- Aşk diye bir şeyi ölsen de öğrenemeyeceksin bundan sonra. Hadi eyvallah!
Seslendiren: Furkan Özdemir
Müzik: Mohsen Namjoo - Rûberû
Aliya İzzetbegoviç'i tanıdıktan sonra onu dedem olarak gördüm hep. Bir insanın dedesi nasıl ki torununa sakince ve samimice öğüt verir bende çoğu dersimi dedem Aliya'dan aldım. Hapishanede yazdığı kitabı, Bosna savaşındaki mertliğini ve dünyaya dair görüşleri benim ufkumu açmıştır.
Sen geldin ve toplayıp münafıklığımızı yüzümüze vurdun.
Oysa ne güzel terketmiştik dedelerimizin sakal ağarttığı o demleri.
Hayamızı, öfkemizi ve Medine'de keçelere sardığımız tren gürültüsünü.
https://www.youtube.com/watch?v=avCP5O-K0f8
Ruslarla çarpışırken bir savaşçının yapabileceği en tehlikeli karar...
Daha fazlası için hayatını mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
Bugün Şeyh Şamil'in vefat yıldönümü olduğu için böyle bir anekdotunu tamamen doğaçlama anlatmak istedim.
1797 yılında
Gimri’de dünyaya gelmiştir.
Gençlik yılları ilim tahsiliyle geçer. Arkadaşlarıyla birlikte gittiği Bağdat'ta, meşhur Mevlana Halid-i Bağdadî'den dersler almıştır.
Dinî ilimlerin yanında; edebiyat, tarih ve fen bilimlerine ait derslerle eğitimini tamamlamıştır. Bundan dolayı o artık adının başında bir de "Şeyh" ünvanı taşımaktadır.
ŞAMİL;
Adı; lûgatlardaki "kahramanlık", "cesaret", "fedakârlık", "yiğitlik" gibi pek çok kelimenin yerine kullanılabilir.
HAYATI;
İki kelime ile özetlenebilir;
“İlim” ve “Cihad”
şeyh şamil
şeyh şamilgillerdeniz
şeyh şamil oyunu
şeyh şamil kafkas dansı
şeyh şamil osman öztunç
şeyh şamil dansı
şeyh şamil rap
şeyh şamil marşı
şeyh şamil kimdir
şeyh şamil şiiri
şeyh şamil müziği
şeyh şamil çizgi filmi
şeyh şamil akordiyon
şeyh şamil aykut kuşkaya
şeyh şamil alperen
şeyh şamil azeri
şeyh şamil ailesi
şeyh şamil ayna
şeyh şamil at
şeyh şamil - alecate sevani
şeyh şamil çetin akdeniz
şeyh şamil belgeseli türkçe
şeyh şamil basayev
şeyh şamil bu gece benimsin
şeyh şamil belgeseli
şeyh şamil belgesel
şeyh şamil bant tiyatrosu
şeyh şamil ceylan
şeyh şamil cevap
heredot cevdet şeyh şamil
ilk cemre şeyh şamil
canan anderson şeyh şamil
şeyh şamil dans
şeyh şamil düğün
şeyh şamil diss
şeyh şamil dinle
şeyh şamil destanı
şeyh şamil diss sagopa
durul gence şeyh şamil
karslılar düğünde şeyh şamil
şeyh şamil ezgisi
şeyh şamil enstrümantal
şeyh şamil esin engin
şeyh şamil ezgi
ekmek teknesi şeyh şamil
şeyh şamil filmi
şeyh şamil film
şeyh şamil çizgi film
şeyh şamil gitar
şeyh şamil giller
şeyh şamil hayatı
şeyh şamil hakkında
şeyh şamil heredot
şeyh şamil hikayesi
şeyh şamil hızlı
şeyh şamil ilahisi
şeyh şamil ilkokulu
şeyh şamil izle
şeyh şamil imam hatip ortaokulu
şeyh şamil istanbul
şeyh şamil oyunu izle
şeyh şamil kafkas
şeyh şamil kafkas müziği
şeyh şamil kafkas kartalı
şeyh şamil kadıköy
şeyh şamil keman
şeyh şamil kars
şeyh şamil kadir mısıroğlu
şeyh şamil kafkas oyunu
şeyh şamil lisesi
şeyh şamil lezginka
şeyh şamil müziği remix
şeyh şamil music
şeyh şamil melodika
şeyh şamil müziği sözlü
kafkas şeyh şamil müziği
kadir mısıroğlu şeyh şamil
şeyh şamil çerkez müziği
kafkas müzikleri şeyh şamil
şeyh şamil nasıl oynanır
şeyh şamil ozan ünsal
şeyh şamil ortaokulu
şeyh şamil oyunu düğün
şeyh şamil oyunu kars
şeyh şamil oyun
şeyh şamil oyun havası
şeyh şamil pancar tarlası
şeyh şamil piyano
şeyh şamil rus çarına cevabı
şeyh şamil remix
şeyh şamil radyo tiyatrosu
şeyh şamil rock
şeyh şamil sagopa diss
şeyh şamil sözleri
şeyh şamil sözlü müzik
şeyh şamil sözlü
şeyh şamil saz
şeyh şamil sansar
şeyh şamil türküsü
şeyh şamil torunu
şeyh şamil tgrt
radyo tiyatrosu şeyh şamil
pancar tarlası şeyh şamil
şeyh şamil yeditepe
osman öztunç şeyh şamil zemahşer
şeyh şamil 1
Bir adam vardı yok saymaya
Alışkın terazilerin ölçüsüz
İşlerinden arda bıraktığı
Bozuk bir para gibi vakitsiz
Cebi delik pantolonlardan
Ağır ağır düşmeyi bekleyen
Bir adam vardı öyküsü uzun
Tutunacak dalları kırık
Düşe kalka yolunu bulan
Lüzumsuz, ortada kalabalık
Kiminle kalktıysa onunla düşmüş
Bitap kemikleri vücudundan
Bir adam vardı kimsesiz
Yetim, tatsız düşlere bulanık
Dimağında sığ düşünceler geçitsiz
Huzura kepenk kapatır adında
Görmez asrın sildiği yüzleri
Görünce görmemişin hakkını
Haksızlığından dolanır sözler
Bir adam vardı yoktu aslında
Gözlerden kayıp gider yıldızlar
O zamana takılınca izinden
Suya yazardı ismini güneşin
Mat bir cisme odaklarında
Saklanırdı zıt kutuplar
Onunla yorganların altına
Bir adam vardı bilmem var mıydı ?
Gerçekten gölgesinden uzun aşarak
Zirvelerini çetin doruklarında
Uzandı eliyle insanların uzanamadığı
Uçsuz bucaksız gönlün yoluna
İşte “O” vardı gerçekten anlıyorum
Hikaye değildir umarım anlatılanlar
Bir adam vardı belki de o bendim
O, sırlara ulaşmaya adayan kendini
Kendinden uzak kelimelere yakın
Hisleri içinden uzanarak kağıtlara
Dillere düşmeye alıştırmadan ruhunu
İşte bir adam vardı sizin hep yok
Saymaya alıştırdığınız bir adam. Vardı.
Şair: Süleyman Yılmaz
Yorum: Furkan Özdemir
Müzik: Erday Güney - Gider Olduk
I
içimden dedim beraber yürüyelim olur mu
varsın gölgemiz olsun hüzün
dilediği gibi uzatsın canevimize ayaklarını
varsın annemiz olsun tütün
hayat daha sert vursun yumruklarını
II
içimden dedim ilmeği kaçmış bir hayat bizimkisi
nedir alnımızdan öpmek için izimizi süren
kalmış mıdır kalesi düşmüş bir şehrin cazibesi
nedir yalnız bize yakışan bu serüven
bu serüven ki
bizden biri yaptı sırtımızdaki hançeri
ve terketti bizi huzur denen sevgili
kalakaldık, şaşkınlığın avuçlarında
billur bir kuş gibi
III
içimden dedim gömülü bir ırmağın yalnızlığıdır bu
beraber yürüyelim olur mu…
İbrahim Tenekeci
Seslendiren: Furkan Özdemir
ibrahim tenekeci
ibrahim tenekeci ulu orta
ibrahim tenekeci şiirleri
ibrahim tenekeci mırıldanmalar
ibrahim tenekeci ödül
ibrahim tenekeci üzülmedim diyemem
ibrahim tenekeci ödül töreni
ibrahim tenekeci beraber yürüyelim
ibrahim tenekeci düş ve dua
ibrahim tenekeci klark
ibrahim tenekeci edebiyat ödülü
haşmet babaoğlu ibrahim tenekeci
bibliyofil ibrahim tenekeci
makam arabası ibrahim tenekeci
mola ibrahim tenekeci
serdar tuncer ibrahim tenekeci
ibrahim tenekeci yılın edebiyatçısı