Temmuz 18, 2017

"Kendini kaybettiğini bir gün bilecektir insan. Kendini kaybettiğinin farkında olduğu gün, kendini aramaya çıkacağı gündür insanın."

Sezai Karakoç lise yıllarımda tanıdığım ilk yazarlardan biridir. Kitaplarını okurken insanı farklı hûlyalara seyahate çıkardığını fark edeceksiniz. Benim gönül kitaplığımda her zaman eserleri oldu ve her zaman olacak yazardır kendisi. Bilenleriniz zaten benden daha iyi tarif edecektir Karakoç'u, bilmeyenleriniz ise hemen başlasın bir kitabına.
Üstad, ölümü yok saymakla ya da en ufak bir emaresi ve işareti olmamasına rağmen ölüme çare bulunacağını, artık insanların hiç ölmeyeceğini düşünsek bile bu sefer de birdenbire intihar ve adam öldürmenin salgın halini alacağını belirtiyor. Ölümden boşalanın intiharla doldurulacağını, işte bu yüzden ölümün ödevli ve zamanla ortadan kalkacak bir kategori olmadığını belirtiyor.

“O, bu dünyada silinmesi mümkün olmayan Mavi Sakalın anahtarındaki kan lekesi gibi, öteden gelen bir izdir. Yoksa, bu dünyaya ait bir pürüz değil. İntiharsa, ‘ölmeden önce ölme’nin arabıdır (negatifidir). Ölmeden önce ölmenin ihtiyacını sezip de, o bu duruma gelip de, inanç, şart ve kültürüne eremeyenlerin sapladıkları kara renktir intihar. Ölüm yenilse ve ötenin inkarı dalbudak salsa, intihar, otağını, insanlığın ortasına gelip kuracaktır. İşte inkarcıların özlediği altın ve ideal gelecek! Henüz bu ‘gelecek’leri gelmemiştir ama kolektif düşünce ve duygu intiharları, komünizm, faşizm vb. herhangi bir ‘izm’ altında sürüp gitmektedir.”

Üstad, bu ölüm makalesinde ölümü gören bir gözle görmek ve ölümün ötesine bakabilmenin kendi mesleği ve çağırdığı yeni var oluş olduğunu belirterek bizleri sevinçle karşılanan ölümleri, ölümü gören gözlerle görmeyi ve gözümüzün önündeki buğuları silmemiz gerektiğini üstüne basa basa seslendiriyor.




Yönetmen: Murat Demirli

You Might Also Like

0 yorum